İnşaat sektörü, klişeleşmiş deyimle ekonominin lokomotif sektörü. Gerek yurtiçi, gerekse yurtdışında istihdam sağlaması, çok sayıda alt sanayiyi canlı tutması, yurt dışında milyarlarca dolarlık işler yapan firmalarımız, tüm bunlar kulağa çok hoş geliyor. Ancak sektörün çalışan kalitesine baktığınızda üst düzeyinden yeni mezununa durum çok iç açıcı değil. Firmaların kendilerini yenileme ve inovasyon çalışmaları derseniz ortaya çıkan tablo daha da iç karartıcı. Tüm eğitimlere ve yeniliklere aşırı direnç, “icat çıkarma, eski köye yeni adet getirme” anlayışı tüm sektöre sinmiş durumda ve kimsenin de bu anlayıştan kurtulmaya yönelik bir çabası ya da rahatsızlığı yok. Muhtemelen Z Kuşağı doğumlular yönetici pozisyonlarına geldiklerinde aldıkları bu kötü mirası rehabilite etmeye başlayacaklar.
Geçtiğimiz günlerde dostum Emrah Mazıcı ile inşaat sektörünün neden dünya ölçeğinde istenen düzeyde gelişme sağlamadığı üzerine sohbet ederken sektörün yapısal sorunlarını bir çırpıda çok güzel özetledi. Benim de önemsediğim bu 8 sorunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sermaye kaynağının çeşitlenmemesi. Arabesk bir özelliğe sahip olması
Kurallı / regülatif bir yapımızın olmayışı
Emek yoğun olmasına rağmen, insana değer verilmemesi
Şantiyelerin yarı askerlik kültürü nedeniyle feodal bir düzende yürümesi
İnşaatı sektörünün büyümenin lokomotifi olmasına ragmen sadece rant bazlı kalması
Akademi, sivil toplum, sermaye grupları ve kamunun bu konuya ortak el atmayışı,
Türk insanının hızlı ve girişimci genlerinin inşaat sektöründe vur-kaç mantığına dönüşüp sektörün olması gerektiği kadar kurumsallaşamaması
Yenilikçi Geleneksellik yerine Akılsız Muhafazakarlık’ın hakim oluşu