Bir serçe kadar inanıyor muyuz yaptıklarımıza?

Orman yanıyor, bütün hayvanlar seyrediyor, bir serçe bir nehirden bir damla su alıyor ateşin üstüne atıyor, sonra gidiyor bir damla daha alıyor yine ateşin üstüne bırakıyor, sonra bir damla daha, diğer hayvanlar şaşkın bir şekilde sen ne yapıyorsun diyorlar, serçe, benim elimden gelen bu diyor.

Ve biz o ağzımıza yapışmış, klişeleşmiş elimden geleni yaptım derken acaba bir serçe kadar  inanıyormuyuz yaptığımız işe?

Tatil Günleri Ne Yapmalı?

İnsan, fırsatını bulabiliyorsa tatil günlerinde kendi iç derinliğine giden yolu temizlemeli. Kimbilir, yol üzerinde ne kadar çok ruhunu tıkayan pislikle karşılaşacaktır? Başka da bir şeye gerek var mı derseniz, yok bence. Zaten bundan daha etkili yapılabilecek ne olabilir ki?

Hayatın sonuna geldiğinde tüm hedeflerini gerçekleştirmek midir başarı?

Hayatın sonuna geldiğinde tüm yapmak istediklerini gerçekleştirebildin mi sorusuna verilecek cevap evet mi olmalı, hayır mı olmalı? Evet, büyük bir tatmini gösterse de, hayır iştahın daha tükenmediğini anlatır ki, bu anlamda hayattan kopmadığını göstermesi açısından hayır çok daha etkileyicidir diye düşünürüm.

Mutluluk saplantımız mıdır, bizi mutsuz eden?

Freud; ”İnsan mutlu olmak ister; bu yüzden berbat haldedir.” der ve ekler “Yaradılışın planında insanoğlu mutlu olacaktır diye bir kaide yoktur”. Belki de bu hastalıklı mutluluk saplantımızdır, bizi mutsuz eden…

Yaşamın kolay mı olsun istiyorsun o zaman sürüden ayrılma

Yaşamın kolay mı olsun istiyorsun o zaman sürüden ayrılma.
Nietzsche
Nietzche’nin çok sevdiğim bir sözüdür.  21.yy insanının açık açık söylemese de yüreğinin içindeki sloganıdır bu söz. Düşünüyorum da, Nietzsche beni 100 yıl sonra anlayacaklar derken, bu insan tipini mi getiriyordu acaba aklına.
Basit, tehlikesiz ve anlamsız bir hayat sürerek sürüye dahil olmayı başarı kabul eden bir insan türü dünyayı ele geçiriyor.
Kolay bir şekilde konformist bir hayata kavuşup, yaşamın sürekli hep o düzlükte devam edeceği yanılgısını bir hayat amacına dönüştüren, çocuklarını da benzer şekilde yetiştirmek için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan bir insan modeli.
Bu yeni insan türünü gördükçe Nietzsche’nin yine hoşuma giden bir sözü aklıma geliyor. “Karşılaşabileğin en kötü düşman daima kendin olacaksın”

Bertrand Russell’ın bundan 1000 yıl sonra yaşayan insanlara mesajı

20.yüzyılın en değer verdiğim filozoflarından Bernard Russell’ın 1000 yıl sonra yaşayacak insanlara mesajı çok etkileyici…

“Biri entelektüel ve biri de ahlaki olmak üzere iki şey söylemek isterim:

Onlara söylemek istediğim entelektüel şey şu: Herhangi bir konu üzerinde çalıştığınızda ya da herhangi bir felsefeyi ele aldığınızda, kendinize yalnızca gerçeklerin/olguların (fact) ne olduğunu ve bu gerçeklerin doğrulandığı hakikatin ne olduğunu sorun. İnanmayı dilediğiniz şeyler tarafından ya da ona inanılmış olursa hayırlı toplumsal etkileri olacağını düşündüğünüz şeyler tarafından yönlendirilmiş olmaya asla izin vermeyin, yalnızca ve sadece gerçeklerin/olguların ne olduğuna bakın. Söylemeyi istediğim entelektüel şey budur.

Onlara söylemek istediğim ahlaki şey ise çok basit. Şunu söylemeliyim: Sevgi akıllıcadır/bilgeliktir, nefret aptalcadır. Giderek birbiriyle daha yakından bağlantılanan bu dünyada, birbirimizi hoşgörmeyi öğrenmek zorundayız. Bazı insanların bizim hoşumuza gitmeyen şeyler söylediği gerçeğine tahammül etmeyi öğrenmek zorundayız. Yalnızca bu şekilde birlikte yaşayabiliriz, ve birlikte ölmek yerine birlikte yaşayacaksak bir tür yardımlaşma ve bir tür hoşgörüyü öğrenmeliyiz, ki bu yardımlaşma ve hoşgörü bu gezegen üzerindeki insan yaşamının devamı için kesinlikle hayati bir önem taşıyor.”

Doğru yol diye bir yol yoktur…

Doğru, gerçek ve tek yol hangisi mi, bu yol hiç var olmadı der Nietszche
Yaşanmışlıklardan çıkardığımız dersleri, gözlemlerimizi, aldığımız eğitime bağlı tespitlerimizi bir sentez yaparak oluştururuz yol haritamızı. Çoğumuzun yaptığı hata da bu yolun tek bir yol olduğu ve değişmeyeceği yanılgısıdır. Oysa yaşadığımız her olay ve gözlemlerimiz ile yolumuza ufak rötüşler yapabilir, beraberinde yan yollar da açabiliriz. Tek yol diye inat ettikçe ya yolda kalırız, ya da yol kazalarına neden oluruz çoğunlukla…

Yaşamını yönetemeyen bir yönetici işini, kaynaklarını, ekibini de yönetemez

Ancak küçük ruhlar işlerin ağırlığı altında ezilir; onlardan sıyrılmayı, bir yerde durup yeniden başlamayı bilmezler. Montaigne

Sıkıntı hiçbir zaman işlerin yoğunluğu olmamıştır, sıkıntı o yöneticinin işleri ve yaşamını yönetme konusunda yeterli beceriye sahip olamamasıdır. İş yükünden şikayet edenlerin yaşadıkları ana sorunlar öncelikleri belirleyememeleri ve kaynakları doğru yönetememeleridir. Birkaç olumsuz deneyimden sonra kendilerine olan inançlarını da kaybederler ve herşeyi kaybetmeleri durumunda yeniden başlayacak gücü kendilerinde bulamazlar. Bu durumda onlara kalan tek seçenek mevcut duruma, sahip olduklarına sıkı sıkıya sarılmak ve kendilerinden istenenleri sorgulamaksızın yerine getirmektir.