The Zone of interest – Anlatılacak hikayeler bitmiyor

Konusunu kısaca okuduğumda yine mi 2.Dünya Savaşı yine mi soykırım hikayesi, artık bu konuda söylenmedik bir şey kaldı mı diye düşünerek, ayaklarımın geri geri itmesine rağmen filme gittim. Film yaklaşık iki dakikalık, Jonathan Glazer’in baştan seyirciyle arasına bir mesafe koyduğu, şimdi seyredeceklerini hazmetmen kolay olmayabilir, hazır mısın diye uyardığı karanlık bir sahneyle başladı. Sonrası ise bir cennet atmosferi. Yönetmenin tüm film boyunca seyirciyi uzak tutan soğuk mesafeli temposunu çok sevdim. Sanırım bu hikaye başka türlü anlatılamazdı. Anlatılsa da bu kadar etkili olmazdı.

Filmin sonunda bir kez daha anladım ki, her konuda daha söylenecek, yazılacak çok şey var, önemli olan bunları farklı bir söylemle hikaye edebilme becerisi. Bir Düşüşün Anatomisi’nde baş rolüyle Oscar’a aday Sandra Hüller’in bu filmdeki performansı da mükemmel. Kontrast anlatının etkiyi ne denli yükselttiği konusunda benim için ders niteliğinde bir filmdi. Film, İngiliz edebiyatının kötü çocuğu Martis Amis’in 2014’de yayınladığı aynı adlı romanın üçte biri üzerinden çekilmiş. Kitabı okumadım ama seyrederken o edebi tadı aldım. Martin Amis sigara tiryakiliğiyle de tanınan bir yazar, geçen yıl filmin Cannes’da Juri Büyük Ödülü almasından üç gün önce soluk borusu kanserinden hayatını kaybetmiş. Film kadar, yazarın sonu da çok dokundu bana.

Yorum bırakın