Bosna’da keşfedilen dünya tarihini değiştirebilecek 2 piramit 

Bosna’da, Sarajevo’dan 20 km. uzaklıkta Visoko bölgesinde yakın zamanda Mısır Pirmaitlerinden daha eski olduğu iddia edilen 2 piramit bulunmuş, piramitlerin yapımı ile ilgili arkeolojik araştırmalar devam ediyormuş. Bosnalılar, bu piramitlerin daha eski olduğu keşfedilirse tüm dünya tarihinin değişeceğini o açıdan bu çalışmaların gizli tutulduğunu söylüyorlar. Otobüsle geçerken görebildiğim kadarı ile fotografladım, diğeri ise uçaktan çekilmiş, internetten bulduğum bir görüntü. 

Sarajevo’nun ismi nereden geliyor?

Şehir 400.000 nufuslu, baştan sona 13 km’lik bir mesafe üzerinde kurulmuş, kendileri için doğu ve batının buluşma noktası diyorlar. Şehrin çevresinde dağlar var, yerleşim bir ovanın üzerinde. Osmanlı, 1463’de Fatih Sultan Mehmet’in şehri feth etmesinden sonra, buraya çok değer vermiş, bu topraklar bizim Avrupa’daki sarayımız demişler ve bu bölgeye Sarayovası ismini vermişler. Burada, bir çok Anadolu şehrinden daha fazla Osmanlı eseri ile karşılaşabilirsiniz. 

Bosnalılar, neden evlerine gelen misafirlerine 3 kez kahve servis ederler?

Bosnalılar kahveyi çaydan çok daha fazla seviyorlar, sabah bir Boşnak Kahvesi içmeden kendimize gelemeyiz diyorlar. Evlerine gelen misafirlerine 3 kez kahve servis ediliyorlarmış. İlki, “Hoşgeldin Kahvesi”, ikincisi “Sohbet Kahvesi” üçüncüsü de “Hadi Artık Kalk Kahvesi” 😊

Boşnak Kahvesinin kulpsuz fincan ile içilmesinin hikayesi 

Boşnak Kahvesi, rahatluk olarak adlandırılan bir lokum ve kulpsuz bir fincan ile servis ediliyor. Bunun ilginç bir hikayesi var. Sırpların yüzük ve serçe parmağını kapatıp kalan 3 parmakları ile zafer işareti yaptıklarını, savaşta esir aldıkları Boşnak askerlerin serçe ve yüzük parmaklarını kestiklerini, kulplu fincanı tutarken bu 3 parmağı kullanmak durumunda kaldıkları için fincanlarından kulpu kaldırmışlar. Fincanı 2 parmakla tuttuklarında ise parmaklarının durumunun ay ve yıldızı oluşturduklarını söylüyorlar

Cehennem ile Bosna’daki sıcaklık arasında sadece 1 derece fark varmış :)

Bosna, yaz aylarında dünyada en yüksek sıcaklıkların ölçüldüğü yerlerden biri, rehberimiz geçtiğimiz yıllarda burada 54 dereceyi yaşadığını bize iletti. Bugün de 40 civarlarında. Boşnakların ilginç bir sözü varmış; Cehennem ile Bosna’daki sıcaklık arasında sadece 1 derece fark var, ancak hangisi daha yüksek bilmiyoruz diyorlar. 😊 Aşağıda fotoğrafları yer alan Blagaj Şelalesi ise tam tersine bir cennet 😊

Hırvatların, kravatı keşfetmelerinin hikayesi

Hırvatistan’a gelmeden önce merak ettiğim konulardan biri de Hırvatlar ile kravat arasında nasıl bir ilişki olduğu idi. Bu ilişkinin ilginç hikayesini internette NTV’nin sayfasında buldum, sizlerle paylaşıyorum. Bu arada Hırvatlar sadece kravatın keşfedilmesine aracı olmamışlar, aynı zamanda dünyanın ilk eczanesi ve yetimhanesi de 17. Yüzyılda Dubrovnik’te açılmış.
1635’de, 30 Yıl Savaşları sürerken Fransız Kralı XIII. Louis için savaşan yaklaşık 160 bin lejyoner ve şövalye arasında bir grup asker vardı ki kıyafetlerindeki bir ayrıntı nedeniyle diğer askerlerden rahatlıkla ayrılabiliyordu. Hırvat askerleri farklı kılan, boyunlarına bağladıkları atkılardı.
Savaşa giden Hırvat askerlerini uğurlayan eşleri, sevgilileri, anneleri başlarından çıkarttıkları atkıları, sevdikleri adamların boyunlarına bağlamış ve birer düğüm atmışlardı. Bir yandan evlerinden uzakta oldukları sürece bu atkıları her gördüklerinde kendilerini ve evlerini anımsamalarını istiyor bir yandan da attıkları özel düğümlerin erkeklerini kötülüklerden koruyacağına inanıyorlardı.
Savaş sürerken, Hırvat askerlerin boyunlarındaki bağlar dikkatlerden kaçmadı. Kadınlardan yadigar bu uğurlar, Fransız modacıların elinde önemli bir aksesuara dönüşürken tabii ki süreç içinde büyük değişikliklere uğradı. Savaşa giden Hırvat erkeğinin boynuna eşarpını bağlayan Hırvat kadın ile sabah evden çıkarken eşinizin kravatınıza son bir biçim vermesi aslında ne kadar da birbirine yakın iki davranış. Üstelik aradan geçen asırlara rağmen…

İlginç bir hikayesi olan Kayaların Efendisi Kilisesi – Perast Karadağ 

Denizin üzerindeki bu kilisenin çok ilginç, ibretlik bir hikayesi var. Ayakları rahatsız 2 çocuk 15.yy’da denizin üzerinde Meryem Ana resimleri buluyorlar, bu resimleri önce evlerine sonra kiliseye getiriyorlar. Halk resimlerin bulunduğu denizin ortasındaki bu noktaya taşlar getirip atıyor, amaç oraya bir kilise yapmak ve 17.yy’da da şu anda fotoğrafladığım kilisenin inşası başlıyor. Halkın başlattığı her hareket gibi bu taş yığma eylemi de güzel bir sonla bitiyor. Ama burada ilginç bir nokta var, hikayeden anladığım halk 200 yıla yakın yılmadan bu kilise için suya taş taşıyor. Demiyor ki, bizim gücümüz ne ki, denizi taşla doldurup nasıl bir kilise yapabiliriz? İnanıyorlar, vazgeçmiyorlar ve başarıyorlar. Mutlaka onlara da boşver be abi, senin topladığın taşlarla mı olacak o kilise diyen dönemin bilmişleri olmuştur. Ama bugün tarih onları değil, kiliseyi yapanları hatırlıyor.