İçsel motivasyonu nasıl arttırabilirsiniz?

Geçtiğimiz yıl Facebook Sayfamda yaptığım bir paylaşımı aktarmak istiyorum.

Mark Twain’in ”Tom Sawyer ‘in Maceraları” adlı romanındaki kurgusal karakteri Tom, Polly Teyze’nin 30 metrelik çitini kireçle boyamak gibi son derece sıkıcı bir işi yapmak durumunda kaldığında hikayemiz can bulur. Verilen işin aslında ilk bakışta hiç bir cazibesi bulunmamaktadır. Tom da söz konusu durumdan hiç de memnun değildir. Bu iş karşısında gözüne hayat son derece sığ, varoluş bir külfet olarak görünmektedir. Tom tam umutlarını yitirmek üzereyken arkadaşı Ben çıkagelip onla dalga geçmeye başladığında aklına ışıltılı bir ilham gelir. Bir çiti boyamanın lanet bir angarya olmadığını, bilakis benzeri olmayan bir ayrıcalık olduğunu ifade eder. Çit boyamanın cazibesini öyle ballandıra ballandıra anlatır ki, etkilenen Ben bir kaç fırça darbesini vurmak istediğinde Tom bu isteği geri çevirir. Ben bu işi yapabilmek için elmasını teklif edene kadar onun boya yapmasına müsaade etmez. Onları gören diğer arkadaşları da oyunun bir parçası olmaktan kendini alıkoyamaz. Çiti hep birlikte hatta bazen aynı yerden birden fazla kez geçerek boyarlar. Böylece ortaya önemli bir motivasyon kuralı çıkar; ”İş birinin yapmaya mecbur olduğu, oyun ise mecbur olmadığı bir eylemdir.” Yaptığınız işi oyun haline getirmeniz halinde yaratıcılığın içsel motivasyonu artar ve işi severek yapar hale gelirsiniz.

Alıntıdır

Prim her zaman motivasyonu yükseltmez

Çoğu zaman prim uygulamalarının zararı faydasından fazla olabilir. Fazla yaygınlaştırılması durumunda, prim uygulaması, bir tür sabit gelir gibi algılanarak özelliğini kaybedebilir. Ek bir başarının sonucu değil, normal çalışmanın karşılığı olarak görülünce prim uygulamasının hiçbir motivasyon etkisi kalmaz. Prim alınamaması durumunda ise haksızlığa uğramışlık duygusu oluşur. Bu durumda prim, ödüllendirme değil cezalandırma aracı işlevi görür ki bu da amacın aksi bir sonuca neden olur.

Motivasyon yaratabilme becerisi “gaz verme” değildir

İnsanları bir kere dolduruşa getirebilirsiniz iki kere dolduruşa getirebilirsiniz ama bir süre sonra söyledikleriniz etkisini kaybeder
Adil bir performans değerlendirme sistemi güven gelecek korkusu yaşatmama sosyal ihtiyaçların karşılanması kendini ispatlayabilme ve yeteneklerine kullanabilme gibi temel gerekleri kurum bir sistem halinde sunmuyorsa yapılan motivasyon değil dolduruşa getirmedir.

Baş Ağrıtmayacak Bir Şantiye Organizasyonunu Nasıl Kurarsınız?

Beykent Üniversitesi’ndeki “Baş Ağrıtmayacak Bir Şantiye Organizasyonunu Nasıl Kurarsınız?- Çalışanların Motivasyonunu Arttırmaya Yönelik İpuçları” konulu dersimden
   
 

İnsanlara oldukları gibi davranırsanız aynen öyle kalırlar…

Goethe’nin çok sevdiğim bir sözü vardır; “İnsanlara oldukları gibi davranırsanız, aynen öyle kalırlar. Fakat onlara olmaları gerektiği gibi davranırsanız, daha büyük ve daha iyi insan oluverirler”.
Bir yöneticinin en önemli görevinin takım arkadaşlarına potansiyellerinin ne denli geniş olduğunu hissettirmesidir diye düşünürüm. Biz çalışanlara, çalışmayı sevmedikleri, sürekli işten kaytarmayı planladıkları, verdiğimiz görevin altından kalkamayacakları düşüncesi ile baktıkça doğal olarak onlar da bizim kabulümüze uygun davranacaklardır. Hiç bir zaman neleri başarabilecek güce sahip olduklarını düşünmeyeceklerdir. Oysa sonuçta hepimizin istediği kendimizi gerçekleştirebilmek ve potansiyelimizi maksimum seviyede kullanabilmek değil midir? Evrenin sınırları olmadığı gibi insan kapasitesinin de sınırlarının olmadığını düşünüyorum. Eğer bir sınır varsa o da beynimizin içinde önyargılarımızla kendi kendimize çizdiğimiz sınırlardır ki, bu da ne yazık ki aşılması en güç olanlardır.

Günümüzün en büyülü sözcüğü: Motivasyon

Goethe’nin çok sevdiğim bir sözü vardır; “İnsanlara oldukları gibi davranırsanız, aynen öyle kalırlar. Fakat onlara olmaları gerektiği gibi davranırsanız, daha büyük ve daha iyi insan oluverirler”.

Bir yöneticinin en önemli görevinin takım arkadaşlarına potansiyellerinin ne denli geniş olduğunu hissettirmesidir diye düşünürüm. Biz çalışanlara, çalışmayı sevmedikleri, sürekli işten kaytarmayı planladıkları, verdiğimiz görevin altından kalkamayacakları düşüncesi ile baktıkça doğal olarak onlar da bizim kabulümüze uygun davranacaklardır. Hiç bir zaman neleri başarabilecek güce sahip olduklarını düşünmeyeceklerdir. Oysa sonuçta hepimizin istediği kendimizi gerçekleştirebilmek ve potansiyelimizi maksimum seviyede kullanabilmek değil midir? Evrenin sınırları olmadığı gibi insan kapasitesinin de sınırlarının olmadığını düşünüyorum. Eğer bir sınır varsa o da beynimizin içinde önyargılarımızla kendi kendimize çizdiğimiz sınırlardır ki, bu da ne yazık ki aşılması en güç olanlardır.