Tek noktada derinleşmek mi, noktaları birleştirebilmek mi?

Sürekli problem çözmek üzerinden aldığımız mühendislik eğitiminin bizlerin analiz yeteneğini fazlası ile geliştirdiğini görüyorum. Bir konuya derinleştiğimizde bir şekilde mevcut datalar üzerinden çözüm üretebiliyoruz. Sorun elimizdeki veriler eksik olduğunda başlıyor. O zaman farklı noktaların, düşüncelerin birbirleri ile bağlantılarını bulup onları ilişkilendirmek gerekiyor. Yani tezlerden, antitezlerden sentezlere ulaşabilmek.
İlkokuldan bu yana bize verilen eğitimin matematik tarafı kadar felsefe yönü kuvvetli olmadığı için sentez yeteneğimizi analiz yeteniğimiz kadar geliştiremiyoruz.
Firmaların çalışan seçimlerinde analiz yeteneği kadar sentezleme becerisine de ağırlık vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde problemleri neden çözdüklerini bilmeden çalışan bir sürü birbirine benzeyen çalışanları olacak.

Tek başına özgüven yeterli olmuyor

Gençlere hep özgüvenlerinin yüksek olmasını, özellikle iş görüşmelerinde kendilerine güvenerek konuşmalarını söylüyoruz. Bu özgüvenin de yollarını açacağını anlatıyoruz. Buraya kadar güzel ancak unuttuğumuz önemli bir nokta var. Özsaygı olmadan özgüven olduğunda insanlar çok rahat kibir tuzağına düşebiliyorlar ve karşıdan sevimsiz görünüyorlar. İşin acı tarafı böyle göründüklerinin de farkında olmuyorlar.

İş hayatında herkesin aradığı bir çalışan olmak isteyenler için ilk aklıma gelen 12 küçük tavsiye – Kadıköy Kozyatağı metrosunda bir deneme

Hayatı basitleştiren sığ çözüm önerileri getiren kişisel gelişim kitaplarını da şu anda yazdığım gibi listeleri de hiç bir zaman sevmemişimdir. Bugün şöyle bir düşündüm, ben de çağın modasına uyup bu tarzda bir liste yapsam ilk aklıma gelenler ne olurdu diye. Kadıköy Kozyatağı arasında 6 istasyonluk bir zaman verdim kendime ve hızla aşağıdaki listeyi oluşturdum. 😊

Çok çalışın, çok çalışın, çok çalışın ama verimlilik bazlı çalışın, boş çalışmayın.

Başkalarına değil, bilginize becerinize güvenin.

Kendinize sürekli yatırım yapın. Her şeyinizi elinizden alabilirler, sıfır noktasına hatta daha altına düşebilirsiniz ama bilginizi, becerinizi, eğitiminizi kimse sizden geri alamaz.

Saygınlığınızdan taviz vermeyin, dürüst olun, verdiğiniz sözleri tutun. Eksiğiniz para ise kredi alabilirsiniz ama kaybettiğiniz itibarınız ise böyle bir şansınız hiç bir zaman olmayacak.

Tutkunuz yoksa istediğiniz hiç bir şeye ulaşamayacaksınız, ulaştıklarınızın da kıymetini bilemeyeceksiniz.

Sistem içinde kaybolmak istemiyorsanız kendiniz olun, kendiniz kalın. Benzerlerin içinde benzersiz olun.

Kendinizi sanatla besleyin. Bir Alman düşünürün söylediği gibi, ne ile beslenirseniz o sunuz.

Kendinizi sürekli yenileyin. Eksiklerinizi gördükçe yeni versiyonlarınızı çıkarın piyasaya.

Araştırın, merak edin, sorgulayın. Size söylenen hiç bir şeyi, işinize gelse dahi düşünmeksizin kabul etmeyin. Küçük bir merakın sizi nerelere götüreceğini tahmin edemezsiniz.

İyi bir takımınız yoksa başarılı olmayı beklemeyin. Siz maç başlamadan kaybetmişinizdir.

Kaybedeceğiniz anın vazgeçtiğiniz nokta olacağını unutmayın.

Böyle başarı sırları veren klişe listelere çok fazla itibar etmeyin, hayat bu listelerde yazılanlarla çözülecek kadar basit olmadı hiç bir zaman. 😊 Buralarda yazılanları yaşadıklarınız ve düşüncelerinizle sentez ettikten sonra içselleştirmeye çalışın ancak o zaman bir şeylerin değiştiğini fark edeceksiniz.

Not: Fikirler metroda geldi, yazıyı evde derledim. ☺️

Robotlar işinizi/mesleğinizi elinizden alacak mı? – Yakın gelecekte bunun gerçekleşme yüzdesi ne kadar?

https//willrobotstakemyjob.com sitesine girip mesleğinizi yazdığınızda işinizin yapay zeka tarafından elinizden alınma riskinin yüzdesini görebiliyorsunuz.

İnşaat Mühendisi/Civil Engineer diye bir sorgulama yaptığımda sistem bu riskin %1.9 oranında olduğunu, İnşaat Mühendisliğinin bu anlamda son derece güvende bir meslek olduğunu söyledi. Önümüzdeki yıllar ne gösterir bilemiyorum ama bu site üzerinden risk yüzdesini görmekte fayda var diye düşünüyorum.

3 saatte sonuçlandırabileceğimiz bir iş için neden 8 saatimizi işyerlerinde geçirmek zorunda kalıyoruz?

David Cain’in raptitude.com için yazdığı “Your Lifestyle Has Already Been Designed” başlıklı makalesinde bu sorunun yanıtını bulabilirsiniz. Makale Sinan Doğan tarafından Gaia Dergi için Türkçeye çevrilmiş.
8 saatlik iş günü, 19. yüzyılda Sanayi Devrimi sırasında Britanya’da ortaya çıktı. Sebebi, günde 14-16 saat çalıştırılan işçilere rahat bir nefes aldırmaktı. Teknolojiler ve yöntemler karmaşıklaştıkça, tüm sektörlerdeki işçiler daha kısa zamanlarda daha çok değer üretebilmeye başladı. Bunun daha kısa işgünlerine yol açtığını düşünebilirsiniz.
Ancak sekiz saatin büyük şirketler için çok kârlı olmasının sebebi sekiz saatte yapılan iş miktarı değil (ortalama bir ofis çalışanı üç saatten az bir zamanda yapabileceği işler için sekiz saat çalışıyor), satın almaktan mutluluk duyan kitleler yaratması. Boş zamanı kısa tutmak, insanların konfor, haz ve diğer rahatlamalar için daha fazla ödemesi demek. Bu insanların TV ve reklamlarını izlemeye devam etmelerini garanti ediyor. İş dışındaki azimlerini kaybetmelerini sağlıyor.
Bizleri yorgun, keyif almaya aç, konfor ve eğlence için para vermeye istekli ve en önemlisi sahip olmadığımız şeyleri istemeye devam edecek kadar hayatımızdan memnuniyetsiz kılan bir kültürün içine itiliyoruz. Bir sürü şey satın alıyoruz, çünkü daima bir şeyler eksik gibi geliyor.
Neşelenmek için, kendimizi ödüllendirmek için, kutlamak için, sorunlarımızı çözmek için, konumumuzu yükseltmek için ve can sıkıntısından kurtulmak için harcıyoruz.
Parkison Yasası’nı duymuş olabilirsiniz. Bu teori, sıkça zaman yönetimine referans verilerek kullanılır: Bir işi halletmek için ne kadar zaman verilirse, o işi yapmak o kadar sürer. Eğer sadece yirmi dakikanız varsa yirmi dakikada yapabildiklerinizi görmek inanılmazdır. Ama bütün akşamı harcayabiliyorsanız, büyük ihtimalle o iş uzun sürecektir.
Çoğumuz paraya da aynı şekilde yaklaşıyor. Ne kadar fazla kazanırsak o kadar fazla harcıyoruz. Kazanmaya başladıkça birden bire daha çok harcamamız gerekmiyor; harcalayabiliyorsak harcıyoruz. Aslında gelirimiz her arttığında yaşam standartlarımızı (ya da en azından harcamalarımızı arttırmaktan) yükseltmekten kaçınmamız biraz zor.
Yazının tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.yolvemacera.com/yasam-tarziniz-onceden-tasarlanmisti/

İyi bir liderde olması gereken 5 özellik

Adil olmalı: Çalışanı düşük ücret, yan hakların eksikliği ve diğer tüm olumsuzluklardan daha fazla inciten o işyerinde adaletin olmadığını görmesidir. 10 yılı aşkın sürede mülakat yaptığımız 5000’in üzerinde insanla yaptığımız sohbetlerde bir iş yerinde seni en çok ne rahatsız eder sorusuna aldığımız ilk yanıt adaletsizlik olmuştur. Bir sonra gelen ise verilen sözlerin tutulmaması.

Bilgili olmalı: Konusunu iyi bilmeyen birinin o konuda liderlik yapabilmesi mümkün değildir. Bilgisiz bir lider adil de olamaz, unutulmamalı ki herkese eşit davranmak da adalet değildir.

Zarif olmalı: Tüm bildiklerini zerafetle aktarabilmeli ve ekibini zerafetle yönetebilmelidir. Yakınlarımın benden en çok duyduğu sözdür: “Üslup, içerikten önemlidir, çünkü iyi bir üslup ile kötü bir içeriği anlatabilirsiniz ama kötü bir üslup ile iyi bir içeriği anlatamazsınız”

Pozitif olmalı: Pozitif veya negatif enerjisi ortamı ve çevresindekileri direkt olarak etkileyeceği için sadece işe değil hayata bakışı da pozitif olmalı.

İyi insan olmalı: İyi bir mühendis, iyi bir yönetici, iyi bir patron olmadan önce iyi insan olmalı

Üniversitede aldığınız yüksek notlar iş hayatında işinize yarayacak mı?

Bu soruya çok net olarak hayır diyebilirim. Nottan daha önemli olan o dersi, konuyu iyi anlamış olmak, hedefiniz notlarınızın yüksekliğinden önce mesleğinizi iyi öğrenip, içselleştirmek olsun. Notlarınızın yüksek olması bunun tek başına bir göstergesi değil.

İş yaşamında okulda aldığınız notlar pek işinize yaramıyorsa o zaman işinize yarayan şeyler neler? Öncelikle networkünüz, okul yıllarında oluşturduğunuz arkadaşlıklar, çevrenizin genişliği. İş hayatında belli noktalara gelen insanların ortak özelliklerine bakarsanız hepsinin geniş bir çevrelerinin olduğunu görürsünüz. Bu çevre, sadece sizin iş bulmanızda değil, daha sonraki yıllarda tedarikçi temininden, eleman seçimine bir çok konuda size yardımcı olacaktır. İş hayatında ulaşmanız gereken bilgileri kitaplarda değil, o konuyu iyi bilen insanlarda bulacaksınız. Çevreniz ne kadar geniş olursa doğru kişilere daha hızlı ulaşacaksınız.

İlk iş görüşmelerinde de size okulda aldığınız notlar sorulmayacak, ilgi alanlarınız, hobileriniz, mesleğinize yönelik katıldığınız etkinlikler, kurslar sorulacak. Okulda notları yüksek ama mesleki seminerlere, ilgili programlara katılmamış, ilgi alanları kısıtlı, kendini iyi ifade edemeyen bir yeni mezunun istediği kadar iyi eğitim almış olsun iş bulması kolay değil.

Bir de şunu unutmayın size para kazandıracak bir çok yeteniğinizi üniversiteden mezun olduktan sonra kazanacaksınız çünkü okulda gördüğünüz teorik dersler sizin kendinizi tanımanıza ve anlamanıza izin vermiyor, daha çok kafanızı karıştırıp sizin kendinizden uzaklaşmanıza neden oluyor.

Sevilen ve sevilmeyen yöneticilerin ortak özellikleri

2014 yılında HumanGroup, sosyal medyada yaptığı anketle çalışanların sevdikleri ve sevmedikleri yöneticilerin özelliklerini araştırmış. İnternet üzerinden yaklaşık 100 kişinin katıldığı “İdeal yöneticiniz nasıl biri?” başlıklı anketin sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Sevilen yönetici iyi bir yönetici midir, iyi yöneticiler her zaman sevilir mi, sevilmek işi kolaylaştırır mı, zorlaştırır mı gibi sorulara hiç girmeden sana göre iyi bir yönetici kimdir derseniz, “İyi bir yönetici, takım arkadaşlarının potansiyellerinin ortaya çıkmasını sağlayan, onların sınırlarını aşmasına destek veren ve iş yerinde böyle bir ortamı yaratan kişidir” derim.

Sevilen yöneticilerin 5 ortak özelliği  

1. Ekibindekilerin görüşlerine önem veren

2. Başarıları gören ve bunu hissettiren

3. Öğretici ve paylaşımcı

4. Zeki

5. İşini iyi yapan

Sevilmeyen yöneticilerin 5 ortak özelliği  

1. Agresif, sinirli

2. Bencil

3. Çalışana yokmuş gibi davranan

4. İşini iyi bilmeyen

5. İşle ilgili bilgi vermeyen

İşlerimizi neden iş yerlerimizde yapamıyoruz?

Jason Fried’ın iş yerinde işimizi yapmamızı engelleyen etkenler üzerine yaptığı konulu enfes TED Konuşmasını dinlemenizi tavsiye ederim.

Konuşmadan aldığım notları aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Sanıldığının aksine Facebook, Twitter vb. gibi sosyal medya sitelerinin iş yerlerinde verimsizlik yarattığını düşünmüyorum. Bunlar modern zamanların sigara molaları gibi. Çalışan kendi isteği ile ihtiyaç duyduğu anda bu molaları alıyor. Oysa ki işi çalışanın istemi dışında bölen yöneticiler ve uzayan sonuçsuz toplantıların çalışan verimliliği üzerinde çok daha fazla olumsuz etkileri olduğunu düşünüyorum.
Çok insan tanıyorum yöneticileri ve toplantılar tarafından bölünmemek için kritik işlerini evde geceleri ya da uçak seyahatlerinde uçakta, kaldıkları otellerde yapıyorlar.

Yöneticilerin işin akışına, çalışanın motivasyonuna yönelik verdikleri zarar Facebook ve Twitter’dan çok daha fazla. Sosyal medyadan daha fazla insanları bölüyorlar.
İş yolunda gidiyor mu diye çalışanın işini bölüp, isteğini azaltıp rahatsız ederler. O çalışana işi sen verdiysen zaten yolunda gideceğini düşünüp vermişsin. Bir şeyler yolunda gitmiyorsa çalışan sana soracak, sen neden kendini sürekli kontrol etmek zorunda hissediyorsun. Nedeni basit aslında çünkü zamanında seni de aynı şekilde kontrol etmişler, büyük olasılıkla hala da ediyorlar. Sen de gördüğün bu yanlış uygulamayı hiç irdelemeden yanındaki çalışanlara uyguluyorsun.

Bir de işi bölen toplantılar var. Toplantılar maliyetleri en yüksek gider kalemlerinden biridir. Bir saatlik toplantıya 10 kişi katılsa 10 kişinin bir saatlik birim maliyeti artı işlerin kesilmesinden kaynaklanan konsantrasyon kaybı. Bir sorun da toplantıların yeni toplantıları doğurarak virüs gibi üremeye başlaması. İş dünyasındaki en önemli hız kesicilerin yöneticiler ve toplantılar olduğunu düşünüyorum.

Bir çalışana verilecek en güzel kaynak (hediye) haftada bir sessiz geçecek, kesintisiz bir 4 saat. İşverenler eğer çalışanlarının daha verimli olmalarını istiyorlarsa ne yapıp ne edip bu fırsatı vermeliler. Daha sonra görecekler kien verimli işler, en yaratıcı çözümler bu sürede ortaya çıkıyor.