Bir rüya takım nasıl oluşur?

3 yıl birlikte çalışma şansına sahip olduğum sevgili dostum Merve Tuzlu KÜÇÜKLER’in takımımız ve çalıştığımız döneme ilişkin değerlendirmelerini sizinle paylaşmak istiyorum.

İnsanın iş hayatında nadir zamanlarda “Rüya Takımları” olur…

İş yaşamımın üç yılını coşkuyla, eğlenerek, öğrenerek ve güvenerek birçok projeyi zaferle sonuçlandırdığımız bir takımım vardı/var…

Kazanılan dostluklar unutulmuyor, her yerde yaşayamayacağım bu ortamı sağlayan; Cem Kafadar lideriliğinde, Emine Gök ve Zeynep Akkoç ile yaşadığımız her an öylesine özeldi ki…

Bizim için “RÜYA” değildi, umarım herkesin hayatında, böylesine güçlü takımları olur…

Sevgili Emine Gök’ün değerlendirmeleri;

Merveciğim bizimkisi gerçek bir takım çalışmasıydı yazıdaki gibi tamamen güvene dayalı bir daha rastlayamayacağımız enderlikte .Sevgimizi de kattık işimize ve güzel projeler çıkardık ortaya. Bu güzel ortamda çalıştığım için kendimi çok şanslı görüyorum. Hayat bizi farklı noktalara götürmüş olabilir ancak dostluğumuz baki ….

Merve’ciğim, Emine’ciğim duygularınızı ne güzel dile getirmişsiniz. Biz o 3 yılda Venezuella’dan, Afganistan’a Afganistan’dan Libya’ya, Libya’dan Katar’a, Katar’dan İtalya’ya dünyanın dört bir kıtasına Türk Mühendisleri yerleştirdik, hiç bir hedefin rüyalarda kalmayacağını gördük hep birlikte.

Para kazandık, tecrübe kazandık, bir sürü sıkıntı yaşadık, birbirimizin öfkesini bastırdık, özellikle benimkini bastırmak pek kolay olmuyordu  🙂 fakat tüm bunların yanında en güzeli neydi biliyor musunuz? Eğlenerek çalıştık. Bu söylendiğinde bir çok kişiye ters gelen bir kavram ama bütün başarımızın ve belirttiğiniz gibi rüya takım olmamızın ardında iki unsur vardı. Birincisi hepimizin birbirine olan sonsuz güveni, ikincisi ise her şeyi eğlenerek yapmamız. Çoşkulu ve eğlenceli ortamımız, enerjimizi ve enerjilerin toplamından oluşan sinerjimizi sürekli arttırdı. Önce güveni, sonra eğlenceli ortamımızı inşa ettik hep birlikte, ondan sonrası çok kolay oldu bizim için 🙂

Sevgili Dostum İsrafil Köse’nin Ardından


Sevgili İsrafil 1991 yılı idi, Zekeriyaköy Şantiyemize bilgisayar operatörü arıyorduk, tektük bilgisayar kurslarının açıldığı, kimsenin bilgisayardan anlamadığı, hatta anlar gibi bile dolaşamadığı günlerdi. Sen gazete ilanımızı okuyup, o zamanlar dağ başındaki, tek ulaşım aracı minibüslerin yaklaşık 2 kilometre ötede insanı bıraktığı şantiyemize çıkıp gelmiştin, zaten senden başka da ilanımıza başvurup gelen olmamıştı. Ayhan, seninle ilk görüşmeyi yapmış, onun da senin gibi Karadeniz’li olmasından mı, senin içten davranışlarının etkisinden mi artık bilemiyorum, benim odama gelip Cem, bir arkadaş geldi ben beğendim, sen ne diyorsun dedi. Seninle o gün tanıştık, delidolu bir çocuk ama bu oğlan çok iş çıkarır, alalım dedim, üst yönetim de olur verdi ve beraber çalışmaya başladık. Yaklaşık 2 yıl seninle çok keyifli ve eğlenceli bir ortamda çalıştık. O zamanlar bilgisayar operatörleri çok da gerekli elemanlar gibi görünmezdi merkez yönetimin gözünde. Eleman çıkartmalarda benim departman merkezin gözdesi idi, her listede bir kaç arkadaşımın ismi olurdu mutlaka. Ne yapıp ne edip, bir şekilde seni çok kez o listelerden çıkarmayı başarmıştım. En son artık engelleyemeyeceğimi anladığında, Cem Abi, üzülme be, ben zaten bu işi yapmayacağım, oyuncu olacağım, biliyorsun zaten amatör olarak bu işi yapıyorum demiştin, ben öfkeli iken sen bana şakalar yapıp moral veriyordun. Oyunculuğu o kadar çok istiyor ve seviyordun ki başarısız olman imkansızdı. Sonunda mücadele ettiğin bir sürü zorluğun üstesinden gelip mesleğinde çok iyi bir noktaya geldin. Bir filmde perdede birden karşıma çıkıyordun, daha konuşmaya başlamadan beraber geçirdiğimiz şantiye günlerini hatırlayıp gülmeye başlıyordum. Oysa ki o şantiyede öfkelendiğim zamanlar, güldüğüm zamanlardan çok daha fazlaydı. Ama sen ne yapıp ne edip güldürmeyi başarırdın beni.
Pazar gecesi geçirdiğin kazayı okuduğumda gözlerime inanamadım, senin o güleryüzlü fotografının altında korkunç şeyler yazıyordu Iso. Yanlış haberdir diye diğer sitelere de girdim, haber maalesef doğruydu, ağır bir trafik kazası geçirmiştin, Facebook sayfana girip çabuk iyileş İsrafil yazdım. Ama sanırım ilk kez beni dinlemedin, duysaydın inanıyorum ki iyileşmek için elinden geleni yapıp, sonra da muzipçe bana göz kırpıp, şaka yaptım, şaka diyecektin. O haberi okuduğumda aklıma ne geldi biliyor musun, bir gün bana erkek kardeşine Taksim’de, hem de meydanda bir arabanın çarptığını, sonra da şöförün kaçıp gittiğini, kardeşini hastaneye kaldırdığını söylemiştin, bu şöförlerin dikkatsizliği çok kişinin canına mal olacak, çok korkuyorum böyle dikkatsiz araba kullananlardan demiştin. Bu konuşmamızdan yaklaşık 25 sene sonra dalgın bir Taksi Şöförü ya da yolcusunun sen motorunla yanlarından geçerken açtığı o kapı bu feci kazaya sebebiyet verdi. O konuştuğumuz an hala gözümün önünde. Mekanın cennet olsun güzel dostum, seni hep kahkahalarınla, güzel anılarla hatırlayacağım.

OHAL istihdamı nasıl etkiledi?

Bugünkü Hürriyet IK Gazetesinde yayınlanan “OHAL İstihdamı Nasıl Etkiledi” konulu haberin içinde yer alan kısa açıklamam. Ben, bir çok olumsuzluğu da dile getirdim ama habere ayrılan yer kısa olduğu için bu kadarını almışlar. Şu anda herkes “bekle gör” modunda, tüm bu yaşadıklarımızın üzerine artçılar gelmez ise zaten dipte olduğumuz için bayram sonrası hafif de olsa olumlu bir kıpırdanma olacaktır diye düşünüyorum. Ama çok açık bir gerçek var ki yabancı yatırımcıyı çok korkuttuk, onların tekrar dönmesi biraz zaman alacaktır. İyi Pazarlar 😊

Bir İnşaat Mühendisi öğrencisine tavsiyelerim

Klişe olacak ama her şeyden önce kendine yatırım yap. Sadece iyi bir İnşaat Mühendisi olmaya değil, iyi bir yönetici, iyi bir insan olmaya çalış. Çok iyi bir gözlemci ol, gözlediklerinden iyi sentezler yapabilecek şekilde kendini geliştir. Kültürü, sanatı hayatının içine kat, heyecanını hiç kaybetme…

30’lu, 40’lı, 50’li yaşlara yönelik küçük bir analiz

30’lu yaşlarda hayatın akışına kapılıp gidiyorsun, her şeyin daha iyisi, her şeyin daha çoğu peşinde koşarken zamanın nasıl geçtiğini de pek fazla anlamıyorsun. 40’lı yaşlarında çevrendeki fazlalıklardan, senin enerjini, zamanını çalan insanlardan arındırıyorsun kendini, 50’li yaşlarda ise çevren biraz temizlenince kendi içine dönebiliyorsun, kafanın içini sterilize edip, daha yalınlaşıyorsun ve tekrar 20’lerinde olduğu gibi, aynı enerji ile olmasa da daha sakin bir şekilde sen yönetmeye başlıyorsun hayatını. 30’lu yaşlardaki enerji fazlalığının seni düşürdüğü tuzakların daha bir farkındasın artık. Yalınlık ve sakinlik oluyor pusulan. Hayatın fırtınalarının yanaşmak durumunda bıraktığı bir teknenin değil, rotasını belirlediğin bir geminin kaptan köşkündesin bundan sonra ama yine de denize ve havaya güvenilmeyeceğini biliyorsun. Seni bekleyen en büyük tehlike hırsını ve öfkeni kaybedip konformizmin çekiciliğine kapılarak kendini yenileyememe tehlikesi ile karşı karşıya kalmak.

Hangi kitap iyidir, hangi film seyredilmelidir diye düşünenler için kısa bir not

Okuduğunuz kitap, seyrettiğiniz film sizin dünyayı daha iyi anlamanıza ve beraberinde dünyayı daha güzel bir yer yapmanıza imkan veriyor mu? Bu soruya evet diyebiliyorsam, o kitap, o film iyidir benim için. Yoksa eleştiri yazarlarının öyle uzun uzun yazdıkları fazla da etkilemez beni.

Çanakkale Mimarlar Odasındaki Seminerim Sonrası

Çanakkale Mimarlar Odası’nın insanın motivasyonunu arttıran güzel salonunda, harika bir katılımla 2 saati aşan keyifli bir seminer oldu. Bu güzel etkinlik için beni davet eden Çanakkale Mimarlar Odası’na, İnşaat Mühendisleri Odası’na ve sevgili Filiz Bahar’a çok teşekkür ederim.

15 Temmuz Cuma Günü Çanakkale Mimarlar Odasında vereceğim seminer hakkında

15 Temmuz Cuma günü saat 17.00’de Çanakkale İnşaat Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odasının ortaklaşa düzenlediği etkinlikte Çanakkale Mimarlar Odası’nda “Baş Ağrıtmayacak Bir Şantiye Organizasyonu İçin Neler Yapılmalı?” konulu bir seminer vereceğim, programı müsait olan tüm Çanakkale’li dostlarımı seminerime beklerim. İlkini İMO Eskişehir Şubesi’nde, ikincisi İMO İstanbul Şubesinde verdiğim bu seminerin Çanakkale’de de çok keyifli geçeceğini düşünüyorum. Nazik davetleri için İMO Çanakkale Şubesi, Mimarlar Odası Çanakkale Şubesi yöneticilerine ve Filiz Bahar a teşekkür ederim. Bu arada Çanakkale’ye geleceğimi öğrenir öğrenmez seminerime katılacaklarını ileten İTÜ’den 3 sınıf arkadaşım Nadide Çakır, Cüneyt Uysal ve Önder Çetin’e de ayrıca çok teşekkür ederim, mezuniyetimizden sonra hiç görüşme fırsatım olmamıştı, bu vesile ile arkadaşlarımla da hasret gidereceğim. 🙂

20’li yaşlarda hissettiklerinizi anca 40’lı yaşlarda anlıyorsunuz

7 Kasım 2010 Tarihli Günlüğümden
İnşaat Mühendisi olup, dünyayı değiştirebilecegime inandığım o naif öğrencilik günlerimdeki en sevdiğim parçalardan biriydi Supertramp’ten Logical Song. Az önce dinlediğimde o günlere gittim yeniden.

20’li yaşlarda hissettiklerinizi anca 40’lı yaşlarda anlıyorsunuz. Onlar çok güzel hislerdi, benim internette ve meslekte yaptığım farklı projelerin de tetikçisi oldu bu duygularım. Bunlar insanı iyi besleyen çok güzel duygular sadece. Dünya tek bir insanın değiştiremeyecegi kadar kadar karışık bir yer. 🙂 Insan bırakın dünyayı kendini bile kolay kolay değiştiremiyor. :))

Ancak şunu iyi biliyorum ki, dünyayı değiştirmek isteyen rejim, düşünce ve tüm sosyolojik olguların yaptıkları buyuk bir hata var o da insanın ideal iyi bir tür olarak kabul etmeleri ancak maalesef insan kötü bir tür. Kapitalizm de bunu görüp, baştan insanın zayıflıklarını baz alarak bir sistem kurdugu icin bu kadar güçlü. Çok büyük afet, savaş vb gibi bir şey olmadan da insanlığın aklını başına toplayıp, iyi yönlerini öne çıkarıp yeni bir sistem kurabilecegine hiç inancım yok açıkçası. Tek iyimserliğim teknolojinin hizla gelişiyor olması, kurtarırsa teknoloji kurtaracak insanlığı bu çıkmazdan…

Umut’un mezuniyet töreni sonrası

Her anne babanın çocuğunu yetiştirirken kendine örnek aldığı insanlar, görüşlerinden etkilendiği yazarlar, düşünürler vardır. Şöyle bir düşünüyorum da, sanırım beni en çok etkileyen Halil Cibran’ın aşağıdaki düşünceleriydi.
“Çocuklar sizin çocuklarınız değil, onlar kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın…”

Okumaya devam et