
Sevgi bir etkinliktir, edilgen bir olay değildir, bir şeyin içinde olmaktır, bir şeye kapılmak değildir. Sevginin etkin özelliği, en genel biçimde şöyle tanımlanabilir: Sevgi; kendinden bir şeyler vermektir, karşındakinden almak değil.
Açgözlülük içsel bir boşluğun sonucudur.
Bütün ağır psikolojik hastalıkların temelinde narsizm yatar.
İnsanın yaşamdaki ana görevi kendisini doğurmak, olma potansiyeline sahip olduğu şeyi olmaktır. Çabasının en önemli ürünü, kendi öz kişiliğidir.
İnsanın insana kattığı anlam dışında yaşamın hiçbir anlamı yoktur. İnsan başkalarına yardım etmediği sürece yapayalnızdır.
Düşünmek günah işlemeye benzer, insan onun zevkini bir kez tattı mı artık ondan bir daha vazgeçemez.
Mutluluk tanrıların bir hediyesi olmayıp insanın içsel üretkenliğinin bir başarısıdır.
Geçmişin tehlikelerinden biri köle olmaktı, geleceğin ki robot olmaktır.
Tag Archives: kitap
Borges’ten bir kaç küçük alıntı
Jorge Luis Borges deyince bu kadar az alıntı alıp bir blog yazısı olmaz ben de biliyorum ama farklı kitapları okurken aldığım bir kaç küçük Borges alıntısını bir yerlerde kaybetmeden sizlerle paylaşmak istedim.
Bence kitap okumak, aşık olmaktan veya seyahat etmekten aşağı kalan bir deneyim değildir
Unutmak en iyi intikamdır.
Diktatörlük rejimleri, baskı, biat ve gaddarlık doğurur. Ama en kötüsü, aptallığı yaygınlaştırmasıdır.
Okumak yazmaktan öte bir iştir; daha uysal, daha uygar, daha entelektüeldir.”
Kim, hiç değilse bir kerecik olsun, bir gün batımında dolaşırken ya da geçmişinde kalan bir günü kafasında şekillendirmeye çalışırken sonsuz bir şeyler yitirdiğini düşünmemiştir ki.”
Cennetin her zaman bir kütüphaneye benzediğini hayal etmişimdir.”
Aşkı ilk defa yaşamak gibi, denizi ilk defa görmek gibi, Dostoyevski’yi keşfetmek de insanın hayatında önemli bir tarihtir.”
Gabriel Garcia Marquez ile sohbet ede ede Muğla’ya uçuyorum
John Fowles’dan altını çizdiklerim
Hepimiz sevilmekten ya da nefret edilmekten hoşlanırız. Bu anımsanacağımızın, varolduğumuzun bir işaretidir. Bu nedenle sevgi yaratamayanların çoğu nefret yaratmışlardır. O da anımsanır.”
Görmek istemediklerine gözlerini kapatabilirsin, ama hissetmek istemediklerine kalbini kapatamazsın.”
Gerçekten önemli olan tek şey insanın inandığını hissetmesi ve yaşamasıdır; yeter ki bu, yalnızca kendini rahatlatacak basit bir inanç olmasın.”
Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar Eserinden Altını Çizdiklerim

Dostoyevski’nin “Hasta biriyim ben” diye başlayıp “Ama yeter artık, “yeraltından” daha fazla yazmak istemiyorum” diyerek sonlandırdığı Yeraltından Notlarını ilk okuduğumda üniversitedeydim. Çehov’u keşfedip Dostoyevski’yi henüz tam keşfedemediğim yıllardı. Bu eserinden sonra ise tam bir Dostoyevski tutkunu olmuştum. 3 yıl önce yaz tatilinde bir kez daha okuma imkanım oldu Yeraltından Notları. İnsanın böyle klasikleri farklı yaşlarda okuması, eskiden altını çizdikleri ile yeni okuyuşunda altını çizdiklerini karşılaştırarak geçmişine bir yolculuk yapma fırsatı da sağlıyor. Dünyayı ve kendimi nasıl görüyordum, şimdi nasıl görüyorumun değerlendirmesini 150 sayfa üzerinden yapabilmek çok hoş bir duygu. Bugün Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği kitabın oyununu seyrettim ve bir kez daha hayran oldum esere. Bu arada oyun, romanın karanlıklığından yola çıkılarak değil, bambaşka bir bakış açısı ile sahneye konmuş, bu yorum da ayrıca çok hoşuma gitti. Kitaptan altını çizdiğim satırların bazılarını aşağıda sizlerle paylaşıyorum.
Anlayış gücünün sadece fazlalığı değil, kendisi bile hastalıktır.
Her şeyi anlayabilen bir adam kendine saygı duyabilir mi?
Beni kıyametin kopmasıyla çaysız kalmam arasında bir seçime zorlasalar, dünyanın batmasını umursamaz, çayımdan vazgeçmeyeceğimi haykırırdım.”
Kullanabildiğim tek dış etki ise okumak, yine okumaktı. Okumanın bana çok yardımı dokunuyordu; coşku veriyor, zevk veriyor, acı veriyordu.”
Fakat, bilir misin, bir babanın gözüne en çok kızının gönül verdiği erkek kötü görünür. Bu, her yerde böyledir. Ailelerin çoğunda o yüzden anlaşmazlıklar çıkar.
Kolay elde edilmiş bir saadet mi, yoksa insanı yücelten ızdırap mı daha iyidir?”
İnsana lüzumlu olan tek şey, onu nereye sürükleyeceği belli olmayan hür iradedir.”
Bizler arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır
Acı çeken insan, inlemekten büyük bir zevk duyar; eğer duymasaydı inlemesini rahatlıkla durdurabilirdi.
Uygarlıkla beraber insanlar, daha çok kan dökmeseler de, daha kötü, daha iğrenç birer cani olmuşlardır. eskiden hak için kan dökülür ve bu, büyük bir rahatlıkla, iç huzuruyla yapılırdı.
Zamanımızda ise, insan öldürmek suç sayıldığı halde, cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor.
İnsan her zaman ve her yerde, aklının ve çıkarının gösterdiği değil de, canının istediği yoldan yürümeyi sever. çıkarımızın tam tersi şeyleri de isteyebiliriz, hatta bazen kesinlikle böyle olmalıdır.
Bana kalırsa insanı iki ayaklı nankör yaratık diye tarif edebiliriz. Bu kadarla yetinirsek, en önemli kusuru unutmuş oluruz. İnsanın en büyük kusuru, Nuh Tufanı’ndan Schlezwig Holstein dönemine dek süren erdemsizliğidir.
İnsanların en önemli işi, sanırım bir cıvata ya da piyano tuşu değil de insan olduğunu kendisine ispat etmektir.
Alışkanlıkların insanı hangi yollara ittiği belli olmaz.
Kierkegaard’dan Altını Çizdiklerim
Duraklamak miskin bir istirahat değildir. Duraklamak aynı zamanda harekettir. Yüreğin içedönük hareketidir. Kişinin içedönüklükle kendini derinleştirmesidir duraklamak. Dur durak bilmeksizin devam etmek ise dosdoğru yüzeyselliğin dipsiz kuyusuna gitmektir.
Hiç kimse kendisi olmaya cesaret edemiyor ve herkes beraberlik adı altında gizleniyor
Çoğu insan mutluluğu peşinden öyle canhıraş koşuyor ki birden onu geride bırakıveriyor.
Tiyatro kulisinde yangın çıkmıştı. Palyaço hemen halkı uyarmıştı fakat onlar bunu gösterinin bir parçası sandılar ve gülüp geçtiler. Palyaço ise durmadan tekrar ediyordu söylediklerini ve her defasında daha büyük bir coşkuyla karşılaşıyordu. İşte bence dünyanın da sonu böyle olacak: her şeyi bir şaka sanan akıllıların alkışlarıyla son bulacak dünya.
Bizim çağımızda eksik olan şey düşünce değil tutkudur.
Bir başkasına yardım edeceksen onun ne anladığını anlamak zorundayım. Eğer anlamıyorsam benim engin anlayışımın ona bir faydası dokunmayacaktır. Eğitim kendinizi ötekinin yerine koyduğunuzda başlar, böylelikle siz de diğer kişinin anladığını onun anlattığı şekilde anlayabilirsiniz.
Olasılık şarabı kadar sarhoş edici bir içki yoktur.
Kendinizi sevmeyi unutmayın
Çelişkileri olmayan bir düşünür duyguları olmayan bir aşığa benzer: saçma sapan bir sıradanlık.
Kalabalıkların biriktiği yerde gerçekliği bulamazsınız.
İnsanlar olağanüstü şeylerle o kadar samimiyetsiz bir ilişki içindedirler ki onlara hemen inanabilirler.
Modern dünyanın sorunları için tek bir çare bulabilecek olsam reçeteye sessizlik yazardım.
Azınlık, çoğunluktan her zaman daha güçlüdür çünkü azınlık genellikle gerçekten bir fikri olan insanlardan oluşur.
Tutkumuzla kaybolmamız tutkumuzu kaybetmekten iyidir.
Asıl soru “olmak ya da olmamak” değil, olmayıncaya kadar ne olmamız gerektiğidir.
Kandırılmanın iki türlüsü vardır ya doğru olmayana inanırsınız ya da doğru olana inanmayı reddersiniz.
Hayat çözülmesi gereken bir problem değil, tecrübe edilmesi gereken bir deneyimdir.
Büyüklük şu ya da bu olmak değil, kendin olmaktır.
Çaresizliğin en sık karşılaşılan şekli asıl kendiniz olamamanızdır.
Hayatın yalnızca yaşayarak keşfedebileceğiniz gizli güçleri vardır.
Hayatımız çoğunlukla baskın düşüncelerimizin sonuçlarını gösterir.
Hayatta varolan en güzel şeyler, hakkında duyulacak okunulacak veya görülecek şeyler değil, bizzat yaşanacak şeylerdir.
Ne olursa olsun kendinle yüzleş çünkü seni değiştirecek şey asıl kendindir.
Dostoyevski’den Altını Çizdiklerim
“Aşkı ilk defa yaşamak gibi, denizi ilk defa görmek gibi, Dostoyevski’yi keşfetmek de insanın hayatında önemli bir tarihtir.” der Borges. Gençlik yıllarımdan bu yana tekrar tekrar okuduğum yazardır Dostoyevsi. Borges’in dediği gibi Dostoyevski’yi keşfetmek insanın kişisel tarihinde önemli bir noktadır ancak Dostoyevsi’nin eserlerini her okuyuşumda yazarı da, kendimi de farklı açılardan keşfederim. Onun eserlerinden altını çizdiğim satırların küçük bir kısmını aşağıda paylaştım.
Cehennem nedir? Bir türlü sevememek ve onun verdiği acı işte bana göre cehennem budur.
Birini sevmek, onu tanrının istediği şekilde görmektir.
Beyinden çok ona yol gösteren şeyler önemlidir; karakter vicdan cömertlik ve yeni düşünceler
En büyük mutluluk mutsuzluğun kaynağını bilmektir
Tutku insan varoluşunun en temel yasasıdır.
Elbette hepimiz eğitim gördük. Fakat çocukluktan bize kalan birkaç güzel anıdan daha iyi bir eğitim yoktur. İnsan çocukluk anılarını yanında taşıyorsa geri kalan hayatında hiç zorlanmayacak demektir. Ve kalplerimizde böyle tek bir hatıra bile kalmışsa işte o hatıra bir gün kurtuluşumuzun anahtarı olabilir.
Aslında her şey insanın avucunun içindedir ama onun korkaklığı yüzünden ellerinden kayıp gider.
Bana kalırsa insanın en güzel tanımı iki ayaklı nankördür.
“Dünyayı güzellik kurtaracak” diyor prens; prensin böyle düşünmesinin tek sebebi olabilir: aşk
Aklınız ne kadar çalışırsa çalışsın kalbiniz kötülükle dolup taşıyorsa ve saf bir kalbiniz yoksa asla gerçekten bilinçli olamazsınız.
İnsanlar zenginleştikçe dünyadaki mutluluk azaldı
Gerçek mutluluk onu elde etme sürecinde yatar
İnsanların eylemlerinin bizim anlayabileceğimizden çok daha karmaşık gerekçeleri vardır ve bunları doğru tahmin edemeyiz
“Her şeye alışabilen bir yaratık” bence insanın en iyi tanımı budur.
Dostum gerçek her zaman inanılmazdır bunu hala öğrenemedin mi? Gerçeği daha makul hale getirmek için mutlaka içine biraz yalan katmalısın.
Her insan bütün insanlara karşı günah işler ve her insan başkasının günahından biraz da olsa sorumludur. Tek başına işlenen günah diye bir şey yoktur.
İnsan doğru ve güzel bir şey yaptığında hayat ne kadar da güzel.
Akıl tutkunun kölesidir
İnsan somut şeylere ve çıkarımlara öylesine tutkuyla bağlıdır ki sırf mantığını doğrulamak için gözlerini ve kulaklarını kapamaya hazırdır.
Akıl ne bilir ki, akıl sadece öğrenmeye gücünün yettiği şeyleri bilebilir.
Sevdiğiniz kişiye size zulmetme hakkını bilerek ve isteyerek mi veriyorsunuz işte bence aşk budur.
Sana sonsuz mutluluk dilemiyorum emin ol bu seni sıkardı. Ama acı çekmeni de dilemiyorum. Hani bilge insanlar hep der ya “yaşayabildiğin kadar yaşa” diye işte ben ona küçük bir şey daha ekliyorum yaşayabildiğin kadar yaşa, asla sıkılma.
Kendini aldatmayı başarabilen insan en mutlu insandır
İnsan kendine yalan söylemeye mahkumdur
Aynı anda birkaç tavşan yakalamayı deneyin. Bir tane bile yakalayamazsınız.
Cahilliğin verdiği arsızlıkdan daha kötü bir şey yoktur.
Victor Hugo’nun Sefiller Kitabından Alıntılar

Sevmek ve sevmiş olmak.” Bu kadarı yeter. Gerisi? Başka bir şey istemeyin. Hayatın karanlık kıvrımları içinde bulunacak başka inci yoktur. Sevmek bir tür tamamlanmaktır.
Yaratılışın bir kanunudur ki; yüksek ruhlar yüksek ruhlardan, alçak ruhlar alçak ruhlardan hoşlanır.
Aziz mertebesine erişmek bir istisna, doğru olmak bir kuraldır. Yanılın, kusurda bulunun, günah işleyin ama ‘doğru’ olun.
İnsanın en büyük ihtiyacının, düşünce ve duygularını başkalarına aktarmak, onlar tarafından anlaşılır olmak olduğunu unutmamak gerekir.
Ölmek bir şey değil, yaşamamak müthiş şey!
Garip değil mi, ruhunu bile değiştirebilen insanoğlu, kaderini değiştiremiyordu.
Eğer bir evde sefalet varsa, bir aile yoksulluğun, cehaletin, düşkünlüğün korkunç pençelerinde can çekişiyorsa; bundan sırası ile o evin komşuları, o mahallenin sakinleri, o şehrin kalabalıkları, o memleketin devleti sorumludur.
Tanrı, hiçbir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz. Onu kötü yapan, kötü eğitimdir. Kötü anne-baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir; zavallı yavruları da çekip yutar.
Bir zorba, halkı susmaya zorlarsa; yazar, yapıtlarının biçimini iki üç kat güçlendirir. Bu sessizlikten, düşünceye süzülen ve tunç gibi donan gizemli bütün çıkar. Tarihteki baskı, tarihçideki vecizliği yaratır. Falan ünlü yazıdaki granit sağlamlığı, zorbanın yaptığı yağmadan başka bir şey değildir.
Çok zaman acı acı şöyle düşünürdü: “Bir salona girebilmek için ‘kişinin vicdanının çamuruna’ kimse bakmaz, ayakları temiz olsun yeter.”
İyi olmak sadece doğal olmakken neden herkes rol yapıyor
Efsane Değil İnsanım
İzmir yolunda 😊
Futbol’u ve gezi yazılarını seviyorsanız Serhan Asker’in edebi bir dille yazdığı “Efsane Değil İnsanım” kitabını tavsiye ederim. Kitabın adı Portekiz’in efsanevi 😊futbolcusu Eusebio’nun Serhan Asker’e vasiyeti. Dünyada iz bırakan futbolcularla yaptığı sohbetleri kitaplaştırma fikri Galeano’dan aklına düşmüş Asker’in. Galeano aynı projeyi Uruguay’da yapmış ama kitabı bastıramamış. Önsözünde 42 yaşında futbolu bırakan file bekçisi Dino Zoff, iyi bir kaleci çok kurtarış yapan değil, kritik anlarda yaptığı kurtarışlarla maçın sonucuna etki eden kalecidir. Doğru zamanda verdiğiniz doğru kararlarla geleceğinizi belirlersiniz diyor.
Jean Jacques Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” kitabından altını çizdiklerim
Jean Jacques Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi”ni 19 yaşında sevdiğim bir arkadaşımın kütüphanesinden ödünç alarak okumuştum. Kitap benim olmadığı için de altını doya doya çizememiştim. 🙂 Kitabı geçtiğimiz yıl bir kez daha okuma fırsatını buldum. Rousseau’nun bugünün ve yarının Türkiye’sine seslendiği çok bölüm var kitabında. Altlarını iki kez çizdiğim satırları sizlerle paylaşıyorum.
“halkın, ekmeğini kazanmak için harcadığı zamandan başka zamanı yoksa, yazık. ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek. yoksa, uzun süre kazanamaz olur ekmeğini. halkın çalışmasını isteyen şu adaletli ve iyiliksever tanrı, onun dinlenmesini de ister. doğa da halkın aynı zamanda çalışmasını ve dinlenmesini, didinmesini, aynı zamanda da haz duymasını ister. çalışmaya karşı duyulan tiksinti yoksul insanları çalışıp didinmekten daha çok bunaltır.”
“bir arazinin etrafını tel örgülerle çevirip, ‘bu topraklar ve üzerindeki meyveler bana ait’ diyen insan, bugünkü modern toplumların kurucusu olmuştur. arazinin etrafındaki telleri söküp atarak ‘o adama inanmayın, bu topraklar ve üzerindeki meyveler herkesindir’ diyen adam, dünyayı nice savaşlardan, katliamlardan, kan ve göz yaşından kurtaracak olan insandır.”
“insanın özgürlüğü; her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır”
“yasama, yürütme yargı iç içe geçmişse, özgürlükler garantide değilse, anayasa yok demektir. kuvvet kimdeyse o hakimdir.”
“uygarlık zembereği boşalmış bir halk yeniden özgür olamaz.”
“ey özgür uluslar, şu özdeyişi unutmayın: olmayan özgürlüğü sağlayabilirsiniz ama yitirdiğiniz özgürlüğü asla!”
“insanlarin cocukluktan itibaren iyiye, iyi bir sekilde yonlendirilmeleri gerekir. kotuluk, dogal, insana ozgu bir sey degildir. yapaydir. bu sebeple ortadan kaldirilmasi imkan dahilindedir. iyilik ise insan dogasi ile ahenkli bir butunluk icerisindedir.”
“bir kez töreler yerleşip kör inançlar kökleşti mi, artık onları düzeltmeye çalışmak hem tehlikeli,hem boşunadır. halk, ortadan kaldırmak için bile olsa, dertlerine kimsenin dokunmasını istemez, tıpkı hekimi görünce titremeye başlayan akılsız ve ödlek hastalar gibi.”
“bir ulus barbar kaldığı sürece özgürlük elde edebilir ama uygarlık yayı gücünü kaybetti mi, özgür olamaz. Artık ona gereken, kurtarıcı değil, bir efendidir.”
“egitim bireyin zihninde otorite olusturmaya degil, zihni otoritelerden yalitarak, aklin gelecekteki kullanimini saglayacak sekilde duzenlemelidir. boylelikle bilgi, bireyin kullanilmasina bir arac olmayacak, bireyin kullanmasi icin bir arac olacaktir.”

