Sorun, bilimi basitleştirmek uğruna anlamı kaçırmamızda. Direkt sonuçlara odaklanan bir çağda kimse sonuçların neden kaynaklandığına dair düşünmek istemiyor. Böyle olunca da bize iletilen basitleştirilmiş sonucu anlamış olsak da onu tam anlamıyla içselleştiremiyoruz.
Tag Archives: Felsefe
Albert Camus’dan Altını Çizdiklerim
İnsan parası varsa çalışmak zorunda kalmaz. Böylece zamanı satın alır. Bu kalan zamanda da kendini mutlu edebilecek şeyleri yapar. Yani para mutluluğu satın alır.
Ölüm bir istatistik ve devlet işi oldu mu, dünya işleri artık iyi gitmiyor demektir.
İnsan üzerinde çok düşündüğümüz zaman, primat maymunlara özlem duyduğumuz olur. Art düşünceleri yoktur onların.
Tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde yine aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı.
Huzur, suskunluk içinde sevmek olabilirdi. Ama bilinç ve insan var; konuşmak gerekiyor. Sevmek, cehenneme dönüşüyor.
İnsan söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle insanlaşır.
Haklı olma ihtiyacı, sıradan insanlara özgüdür.
Sevilmemek yalnızca şanssızlıktır. Hiç sevmemek mutsuzluktur. Bugün, hepimiz bu mutsuzluktan ölüyoruz. Kan, kin yüreğin kendisini de kurutuyor da ondan; uzun süren adalet isteği aşkı tüketiyor, oysa aşk doğurmuştu onu.
Bazılarının, sadece normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor.
Ateşten ve yiyecekten yoksun bir insan için özgürlük, hiç de acelesi olmayan bir lükstür.
Hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırız.
İnsanın her gün yaptığı en önemli şey, o gün intihar etmemeye karar vermesidir.
Umutsuzluk sessizdir. Gözler konuşacak olursa sessizlik bile bir anlam saklar. Gerçek umutsuzluk, can çekişme, mezar ya da uçurumdur.
Bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile; ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. Canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu. Böylece karmaşa ve dram dolu bir yaşam yaratmıştı kendine. Bir olayın olması gerek, insan bağlantılarından çoğunun açıklaması bu işte. Bir olayın olması gerek, hatta aşksız bir köleliğin, hatta savaşın ya da ölümün bile.
Prensiplerine bağlı kalmayı, mutluluğa yeğleyenler, kendilerini şartladıkları koşullar dışında mutlu olmayı da reddederler. Eğer kazara mutlu olurlarsa, elleri ayakları dolanır, mutsuzluktan mahrum kaldıkları için mutsuz olurlar.
Aslında insanın eninde sonunda alışmayacağı hiçbir düşünce yoktur.
Hayvani bedensel arzu kolaydır. Ama aynı zamanda şefkat de içeren arzu zaman ister. Arzunun alevini duyumsamadan önce aşk ülkesinin tamamını aşmak gerekir. Acaba insan sevdiğini başlangıçta bu yüzden mi bu kadar zor arzular?
Bir insanın tek başına mutlu olması utanılacak bir şeydir.
Ölümün bir başka yaşama açıldığına inanmak hoşuma gitmiyor. Ölüm benim için kapalı bir kapı. Bunun atılması gereken bir adım olduğunu söylemiyorum; korkunç ve pis bir serüven olduğunu söylüyorum. Bana önerilen her şey, insanın sırtından yaşamın yükünü almaya çabalıyor.
Çinliler ile batılılar arasındaki fark
Bertnard Russell, 1950’li yıllarda Çinliler ile batılı ülkelerde yaşayan insanlar arasındaki farkı çok güzel açıklamış.
Eğer Çinliler ile aramızdaki farkı tek bir cümle ile özetlemem gerekirse şunu söyleyebilirim ki, temelde, zevk almayı amaç edinmişlerdir; bizler ise, temelde, güçlü olmayı. Biz diğer insanlara ve Doğa ya karşı güçlü olmaktan hoşlanıyoruz. Bunlardan ilki için güçlü devletleri, ikincisi için de Bilimi geliştirdik. Çinliler bu tür uğraşlar için fazlasıyla tembel ve fazlasıyla yumuşak huyludurlar. Onlara tembel demek yalnız bu anlamda doğrudur. Rusların olduğu türden tembel değildirler; yani geçimlerini kazanmak için çok çalışırlar. Patronları onları olağanüstü çalışkan bulur. Ancak onlar Batı Avrupalılar ve Amerikalılar gibi, boş durmaktan sıkıldıkları için veya salt koşuşturmayı sevdikleri için çalışmazlar. Geçimlerine yetecek kadar kazandıklarında onunla yetinirler; daha çok çalışarak kazançlarını artırmaya çaba göstermezler. Tiyatroya gitmek, çaylarını içerek sohbete dalmak, eski çağlardaki Çin sanatına hayranlık duymak veya güzel manzaralı yerlerde dolaşmak gibi eğlencelerle zaman geçirmek konusunda yetenekleri sonsuzdur. Bizim düşünce tarzımıza göre insanın yaşamını böyle geçirmesi gereğinden çok rehavet ifade eder; bizler her gün bürosuna giden bir insana, orada yaptığı işler zararlı da olsa, daha çok saygı duyarız.
Bernard Russell
Aklı ihtiyaçlarının kölesi olmaktan ibaret insanları Schopenhauer ne güzel tanımlamış
[Aklı ihtiyaçlarının kölesi olmaktan ibaret insanlar] hayatlarında bir kez olsun bir latife veya nükteli herhangi bir şey onları canlandırıp neşelendirmemiştir; tam tersine herhangi bir şey, en alt düzeyde bile düşünceyi gerekli kılsa, bu onların nefretini çekmesi için yeterlidir. Olsa olsa en kaba, en bayağı şakalar gülmelerini sağlar onların; diğer zamanlarda her biri ciddi görünüşlü birer hayvandır, bunun tek sebebi ancak öznel bir ilgiye güçlerinin yetebilmesidir. Tam da bu yüzden kağıt oyunları, elbette para karşılığında, onlar için en uygun eğlencedir, çünkü bu tıpkı müzik, dram, sohbet vb. gibi iradeyi sadece bilgi alanı içinde tutmaz, harekete geçirir ve devinden halde tutar, ki asıl olan ve ister istemez her yerde karşılaşılan da budur. Kalan zamanlarda onlar iş adamıdır, beşikten mezara alım satımla uğraşanlar, hayatın getir götür işlerini yapanlardır. Zevkleri bütünüyle bedenidir, çünkü başkaları için duyarlıkları yoktur.
Schopenhauer
İnsanın erdemleri neler olabilir?
Socrates, erdem bilgidir derken, Platon, erdem iyiyi elde etme gücüdür der. Seneca ise daha farklı bir açıdan yaklaşır; Büyük adamsın ama nereden bileyim, yazgın sana erdemini hiç sergileme fırsatı tanımamışsa.
“İnsanın erdemleri neler olabilir”den yola çıkarak bir kitap yayınlanmış: Erdemler Sözlüğü. Bildiğim, kitap şu anda piyasada satılmıyor ancak nadirkitap.com sipariş verebiliyorsunuz.
Ara ara Erdemler Sözlüğü’ndeki erdemlere şöyle bir göz atmak kısa süreliğine de olsa içsel bir değerlendirme fırsatı veriyor bana.
İşte sözlükte yer alan erdemler;
Adalet, affetmek, alçakgönüllülük, anlayış, araştırma, asalet, aşk, azim
Bağlılık, bilgelik, bilinçlilik, birlik, boş şeyleri umursamamak,
Cesaret, cömertlik, çaba, çalışkanlık,
Değerini yüceltmek, değişim-gelişim-yenilenme, dengeli olmak, devamlılık, dikkat, dinamizm, dinlemek, direnç, doğaya uygun yaşamak, doğruluk, dostluk, duyarlılık, dürüstlük, düzen,
Eminlik, erdem,
Fedakarlık,
Gerçeği aramak, gözlemlemek, güçlü olmak, güler yüzlü olmak, güvenmek, güzel konuşmak,
Hayal kurmak, heyecanların kontrolü
İç güven, ihtiyat, ileriye bakmak ve ayrıntıları düzenleyebilmek, irade, istikrar, iyilik, iyi niyetlilik, iyimserlik
Kahramanlık, kararlılık, kendi işini kendi görmek, kendine egemen olabilmek, kendini bilmek, kırılganlığı yenmek,
Kin gütmemek, korkularla mücadele etmek, kusur aramamak
Merhamet, mertlik, mutluluk, mücadeleci olmak
Neşeli olmak, nezaket
Olgunluk, onur, ortak yararlar için çalışmak, ödev bilinciyle hareket etmek, örnek olmak
Öfkenin kontrolü, ölçülülük
Paylaşmak, pratiğe geçirmek
Sabır, sadakat, saflık, sadelik, sağduyu, sağlık, samimiyet, saygı, sebat, sessizlik, sevgi, sınırlarını tanımak ve aşmak, sır tutmak, sorumluluk,
Şeref
Tahammül, tatlı dilli olmak, tecrübelerden yararlanmak, telafi etmek, tutkulara ve alışkanlıklara hakim olmak,
Umut, uyanıklık, uyumluluk
Vicdan, vefa
Yakınmamak, yanılsamalara kapılmamak, yalnızlık, yapıcılık, yardımseverlik, yiğitlik, yorulmazlık, yüce gönüllülük
Zafer ruhuna sahip olmak, zahmete katlanmak, zaman ve mekan hakimiyeti, zeka, zihin kontrolü,
Kaynak: http://www.erdemlersozlugu.org
Platon’dan Altını Çizdiklerim
1. Bilge insanlar konuşurlar çünkü söyleyecek bir şeyleri vardır. Aptal insanlar konuşurlar çünkü bir şey söylemek zorundadırlar.
2. Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın, yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.
3. Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır.
4. Merak, bir filozofun en düşkün olduğu şeydir. Çünkü felsefenin bundan başka bir başlangıcı yoktur.
5. Hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır.
Oğullarım büyüdüğünde, dostlarım onları cezalandırmanızı istiyorum sizden; eğer servetini veya herhangi bir şeyi erdemden daha çok önemserlerse veya aslında hiçbir şey değilken bir şeymiş gibi davranırlarsa, hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır.
6. Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar kötüdür.
7. Devlet işleri içten gelen bir sevgi, edep ve kamil akıl ile yürütülmezse onun sonu çöküş ve yok oluştur.
8. Felsefe, doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çalışmadır.
9. Bildiğini bildiğine ve bilmediğini bilmediğine inanıncaya kadar, kendine verilen ilimden hiçbir fayda görmez.
Ruh, bilgisizliği çürütmeye alışıncaya kadar, bu çürütme ile kendinden utanarak, öğretime yolları kapayan kanaatlerden sıyrılıp tertemiz bir hale gelinceye kadar, ancak bildiğini bildiğine ve bilmediğini bilmediğine inanıncaya kadar, kendine verilen ilimden hiçbir fayda görmez.
10. Bir insan tanrıların varlığına hiç inanmasa da, eğer aynı zamanda dürüst bir mizacı varsa, böyle kişiler insanlardaki kötülükten nefret eder.
11. Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır.
12. Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol.
13. Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.
14. Kendini bilmek ruhunu bilmektir.
15. İnsanın kendini fethetmesi zaferlerin en büyüğüdür.
16. Gözlemle, dinle, sus, az yargıla, çok sor!
17. Boş bir kafa, şeytanın çalışma odasıdır.
18. Dost, hem iyi görünen hem de iyi olan insandır.
19. Bana öyle geliyor ki, bilmediklerimden ve bildiğimi de düşünmediğim şeylerden dolayı ondan biraz daha bilgeyim.
Çekip giderken kendi kendime şunu söylüyordum: Ben bu adamdan daha bilgeyim. İkimiz de güzel ya da iyi bir şey bilmiyor olabiliriz; ama o bir şeyler bildiğini sanıyor, oysa hiçbir şey bilmiyor, bense, biliyorsam, bildiğimi de sanmıyorum. Bana öyle geliyor ki, bilmediklerimden ve bildiğimi de düşünmediğim şeylerden dolayı ondan biraz daha bilgeyim.
20. Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir.
21. Makamını kaybedersen üzülme! Güneş de her sabah doğar ve akşam batar.
22. Kendini yönetirsen dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin.
23. Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.
24. Kötülüğün yolu yakındır kolay ulaşılır ona. İyiliğin önüne ise alınteri ve vicdanı koymuştur Tanrı.
25. Her şeyin en mühim noktası, başlangıçtır.
26. Beden, ruhun mezarıdır.
27. Edep sahibi yalnızca iyiliklerden zevk alır.
28. Şair, hafif kanatlı kutsal bir şeydir; ilham duymadan, kendinden geçmeden, aklı başında iken bir şey yaratamaz.
29. Kanun sahibinin en önemli vazifesi; gayret gösterip edebi gerçekleştirmek ve yerleştirmektir.
30. Bilginin elde edilmesi, bizi iyiye ulaştıracaktır.
Ancak seceneklere boyun eğmek zorunda olmayanlar ozgur olabilir
Ancak seceneklere boyun egmek zorunda olmayanlar ozgur olabilir demiş Alman Felsefeci Adorno 1966’da. Son 35 yıldır egitim sistemimiz tamamen test sistemine odaklanarak isteyerek ya da istemeyerek özgür olmayan bir neslin yaratılmasına büyük katkı sağladı.
Albert Camus’un Nobel Ödülünü Kazandıktan Sonra İlkokul Öğretmenine Yazdığı Teşekkür Mektubu
İnsan ara ara ilkokul öğretmenine yazmalı. Belki sadece ilkokul öğretmenine değil hayatında önemli olduğunu düşündüğü insanlara da arada bir duygularını paylaştığı mektuplar, mesajlar göndermeli diye düşünüyorum.
Albert Camus da, 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne layık görüldükten sonra ilkokul öğretmenine aşağıdaki mektubu yazarak teşekkür etmiş.
“19 Kasım 1957
Sevgili Mösyö Germain,
Son günlerde kendimi içinde bulduğum koşturmaca ve telaştan dolayı size samimi duygularımı iletme fırsatını ancak bulabiliyorum. Ne heves ne de talep ettiğim bir paye kazanmış durumdayım.
Ancak haberi aldığımda ilk aklıma gelen, annemden sonra siz oldunuz. Siz olmasaydınız, benim gibi zavallı küçük bir çocuğa şefkatli elinizi uzatmasaydınız, beni eğitip bana örnek olmasaydınız bunların hiçbirisi olmazdı.
Bu ödülü çok önemsemiyorum. Ama bu ödül hiç değilse en azından bana, benim için ne ifade ettiğinizi ve etmekte olduğunuzu anlatmama ve size çabalarınızın, çalışmalarınızın ve cömert yüreğinizin, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hep size minnettar kalacak küçük öğrencilerinizden birinde hayat bulduğunu göstermeme fırsat veriyor.
Sizi tüm kalbimle kucaklarım.
Albert Camus”
Michel Foucault’tan Altını Çizdiklerim
Michel Foucault (15 Ekim 1926 – 25 Haziran 1984), Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog ve sosyolog.
1. Dışarıda bırakılmak içeri kapatılmakla aynı şeydir.
2. Kim olduğumu bilmenin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Yaşamın ve çalışmanın temel yönelimi, başlangıçta olmadığınız başka biri haline gelmektir.
3. Dünya, yöneticileri psikologlar ve halkı da hastalar olan büyük bir tımarhanedir.
4. Tımarhane ve hapishane, iktidarların sopası olmuştur tarihte.
5. İktidar, öncelikle boyun eğdirilmiş bedenler yaratmayı amaçlar.
6. Sonunda tek gerçek vatan, insanın ayağını basabileceği tek toprak, başını sokabileceği, sığınabileceği tek ev çocukluğundan itibaren öğrendiği dildir.
7. Delilik, hakikat ve dünyadan çok, insanın algılayabildiği kendi gerçekliği ile ilgilidir.
8. Hapishanelerin, fabrikalara, okullara, kışlalara, hastanelere ve bütün bunların da hapishanelere benzemesi şaşırtıcı değil mi?
9. Ruh bedenin hapishanesidir.
10. Erdem kendimize karşı sorumluluklarımızdır, topluma değil.
11. Normal insan kurgudur.
12. Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir.
13. Günümüzün sorunu artık ne olduğumuzu keşfetmek değil, olduğumuz şeyi reddetmektir.
14. Sana kendin hakkında dürüst tavsiyelerde bulunan iyi bir hakikat anlatıcısı, senden nefret etmediği gibi, seni sevmez de.
15. Kim olduğumu sorma ve benden aynı kalmamı bekleme. (…) Belgelerimizin düzenli olup olmadığıyla ilgilenmeyi bürokratlarımıza ve polisimize bırakalım.
16. İnsanların içinde yaşadıkları kuralları ve düzenli toplumun kurallarını biliyordum, ama ben kendimi onlardan daha bilge olarak değerlendiriyordum ve insanları şerefsiz ve utanç verici yaratıklar olarak görüyordum.
17. İktidar her yerdedir, direniş de.
İnsan nasıl bir hayvandır?
İnsan, en basit şekilde nasıl anlatılır diye internette bir araştırma yaparken bir çok düşünür ve yazarın farklı bakış açıları ile yaptıkları tanımlamalarla karşılaştım. Tüm tanımlamaların ortak paydası insanın bir hayvan olduğu yönünde. 😊
İşte bu saptamaları paylaşmak istiyorum sizlerle. Benim tanımını sorarsanız “İnsan işbirliği yapabilen bir hayvandır” Bugün geldiği noktaya sadece beynini kullanarak değil, yardımlaşabilmeyi becerebildiği için gelmiştir.
KONFÜÇYUS: İnsan, öğrenen hayvandır.
THALES: İnsan, araştıran hayvandır.
SOFİSTLER: İnsan, kazanan hayvandır.
SOKRATES: İnsan, sorgulayan hayvandır.
PLATON: İnsan, toplumsal hayvandır.
ARİSTO: İnsan, düşünen hayvandır.
SEPTİKLER: İnsan, şüpheci hayvandır.
STOİKLER: İnsan, her şeye alışan hayvandır.
HERAKLIETOS: İnsan, tartışan hayvandır.
J.LOCKE: İnsan, deneyen hayvandır.
J.DEWEY: İnsan, çıkarını düşünen hayvandır.
I.KANT: İnsan, eleştiren hayvandır.
DESCARTES: İnsan, konuşan hayvandır.
G.W. HEGEL: İnsan, sistematik hayvandır.
GAZALİ: İnsan, tutarsız bir hayvandır.
A.CAMUS: İnsan, itiraz eden hayvandır.
K.POPPER: İnsan, yalanlayan bir hayvandır.
T.KHUNN: İnsan, teori kuran bir hayvandır.
K.MARX: İnsan, mücadeleci bir hayvandır.
E.FROMM: İnsan, seven bir hayvandır.
H.BERGSON: İnsan, araç yapan bir hayvandır.
F.NIETZSCHE: İnsan, düpedüz hayvandır…!