Bir fotoğraf ve bir anda aklıma getirdikleri

İlk baktığımda Peterhof Sarayı’nın girişindeki yolun iki tarafındaki ağaçların peyzajı çekti beni. Ben de hemen fotoğrafladım gözüme kaçan bu görüntüyü. Doğanın formunu bozarak güzelleştirmeyi becerebildiği için peyzajı çok severim. İnsanın yeryüzündeki en yumuşak ve en sevimli başkaldırısıdır belki de peyzaj. Senin eserini istersem ben daha da güzelleştirebilirim diye fısıldar doğanın kulağına. Doğa da hiç kızmaz bu fısıldamaya. O da kısık bir sesle beni çirkinleştirmeden güzelleştirebilirsin der sanki. 

Yaşlılık nerede başlar, orta yaşlılık nerede biter hiç anlamam ama fotoğraftaki çiftin yaşlılığın ilk yıllarında olduğunu düşünüp, onları orada bir yerlere oturtuyorum kafamda. Yorgunlar, ağır ilerliyorlar ama çevrelerine daha dikkatli bakıp, her şeyi daha bir özümseyerek. Arada önlerindeki upuzun yola bakıp, yaşanacak güzel günlerimiz var diyor da olabilirler. Kim bilir, arkalarında nasıl bir yol bıraktılar, bunu göremiyoruz fotoğrafta. Hemen gerilerinde toprağın üzerine gelişi güzel dökülmüş henüz kurumamış sarı yapraklar her ne kadar sonbaharın gelişine dair bir işaret olsa da, ağaçların parlak yeşilliği ilkbaharlarının hiç bitmeyeceğini söylüyor onlara sanki. 

Toprağın gökyüzüne kavuştuğu yerde yol bitecek ya da sonsuzluğa karışacak. Çiftimiz oraya ulaştıklarında fotoğrafın arkasına geçecekler artık. Biz onları göremesek de, bu ağaçlıklı yoldan geçtiklerini bileceğiz.

17 yıl sonra tekrar Erzurum

10 Kasım 2001’de Alarko’da çalışırken Bakü Ceyhan Projesi için gelmiştim. Erzurum’ların bir sözü var, 29 Ekim’de sulu kar, 10 Kasım’da Kar yağmıyorsa o kış sert geçermiş. O gün sabah geldiğimizde hava açıktı, akşam şantiyeden çıkarken her yerde kar vardı. Tahmin ediyorum o kış çok sert geçmedi. 😊

Kırmızılarım ya da gözüme kaçan kırmızılar (Fotoğraf Albümlerimden)

Çocukluğumdan bu yana değişmeyen az şeyden biridir kırmızıya olan aşkım. Bendeki bu kırmızı sevgisinin tam olarak nereden geldiğini çözebilmem mümkün değil, beğenilerimizin ya da beğenmemelerimizin bir çoğunun nedenini anlayamadığımız gibi. 
Madem kırmızıyı bu kadar seviyorum, o zaman çektiğim fotoğraflarda kırmızı rengin öne çıktıklarından bir derleme yaparsam nasıl bir “Kırmızı Albümü” ortaya çıkar diye düşündüm. Üzerinde çalışması çok eğlenceli oldu benim için. Fotoğraflar, kırmızı üzerinden bir sürü farklı anıya götürdü beni. Şu aşamada çok gerilere de gidemedim gerçi, sadece son 2 yılın kırmızılarını toparlayabildim ama her şeyi çok hızlı yaşadığımız için yakın geçmişin taze anıları dahi iyice sindirilmediğinden çok eskilerde kalmış gibi görünüyor insanın gözüne. Zaten günümüzün sorunu da değil mi, çok şeyi bir arada yaşayıp, azını anlayabilmek. 
Ortaya bir şeyler çıktıkca kırmızıların beni kesmeyeceğini farkettim, başladım turuncularımı, morlarımı, yeşillerimi, yeşil/mavilerimi derleyip toplamaya. Baktım bu şekilde fotoğrafları derlemek keyifli oluyor, yaşanmışlıklar daha bir demlenip oturuyor insanın zihninde, o zaman neden köprüler, kapılar, taş yapılar, Istanbul, yollar, yansımalar, ağaçlar, denizler, evler, vb. diye fotoğraf albümleri hazırlamayayım diye düşündüm. Şimdi vakit buldukça onlar üzerinde çalışıyorum, toparlandıkça blogumdan paylaşacağım sizlerle.