Bu sorunun yanıtını insanoğlu asırlardır arıyor ama hiçbir dönem, savaş dönemleri de dahil yanıttan bu kadar uzak kalmış olabileceğini düşünmüyorum. Yanlış kurduğumuz denklemler üzerinden doğru sonuçları aradığımız bir çağdayız. Sadece mutluluk için değil aradığımız birçok şeyi yanlış kurguladığımız denklemlerle bulmaya çalışıyoruz ve tabi bulamıyoruz.
Epikuros’un savında olduğu gibi dostlarımız ve özgürlüğümüz yoksa yaşadığımız hayat üzerine kafa yoracak kadar vakit ayıramıyorsak paramız olsa da mutlu olamayız. Bunlara sahip olduktan sonra paramız olmasa da mutlu olabiliriz.
Sistem bize küçük yaşlardan itibaren sürekli olarak az bir gelirle mutlu olamayacağımız düşüncesini empoze ediyor. Mutluluk için geliri öne çıkarıp asıl olması gereken maddi olmayan dostlar ve özgürlük gibi psikolojik ögeleri geriye atıyoruz, böyle olunca da mutluluk için uğraşırken sürekli olarak mutsuzluğumuzu katlayıp büyütüyoruz.
Eğer hiç dostumuz yoksa lüks bir yaşam, çok kazanç bizi mutlu etmeyecektir. Öncelikle dostlar, özgürlük, yatağa yattığındaki düşünce rahatlığı gibi maddi olmayan psikolojik ögelere sahip olmadıkça gerçek anlamda bir mutluluğu yaşayabilmemiz mümkün değil.
Pahalı, lüks şeyler alıp onları tüketerek kaynağını çözemediğimiz, çözmek için üzerinde kafa dahi yoramadığımız sorunlarımıza çözüm bulmaya çalışıyoruz. Psikolojik gereksinimlerimizi doğru çözümleyemediğimiz için sürekli olarak maddi şeylere yöneliyoruz. Yöneldiğimiz bu maddi nesneler psikolojik ihtiyaçlarımızı karşılayamadıkları gibi bizim gerçek ihtiyaçlarımızı bulmamıza da yardımcı olmuyorlar. Sonuçta kurtulamadığımız bir kısır döngü içinde kendimizi de hayatımızı da tüketiyoruz.
Sürekli olarak gerçek gereksinimimizle değil, tüketmemiz istenen maddi nesnelerin görüntüleri ile bombardımana tutulan bir dünyadayız. Bir zaman sonra ihtiyaçlarımızın gerçekten son model bir araba, lüks bir villa, yeni çıkan bir cep telefonu olduğu yanılgısına düşmeye başlıyoruz. Bunlar bir rastlantı değil, dünyanın sanayi toplumuna geçişi ile birlikte ticaretin ve ticari çevrelerin güçlenmesinin doğal bir sonucu aslında. İnsanlar kendi içlerine dönüp gerçek ihtiyaçlarının neler olduğunu kavrayıncaya kadar da bu sağlıksız işleyişin böyle gideceği görünüyor. Bize her gün defalarca gösterilen bu yüzeysel maddi nesnelerin iç derinliklerimizdeki gerçek arzularımızın, ihtiyaçlarımızın yerine geçmediğini anlamaya başladığımızda her şeyin yavaş yavaş düzeleceğini düşünüyorum.
İnsanoğlu denklemlerini hatalı kurgulasa da yanlışlarını tükete tükete elbet sonunda doğruya ulaşacaktır.
Reblogged this on erhanca.
BeğenBeğen